Perşembe, Eylül 11, 2025
Ana SayfaKültür SanatEdebiyatŞeyh Küşteri Ve Karagöz: Hayal Perdesindeki Hakikat -II

Şeyh Küşteri Ve Karagöz: Hayal Perdesindeki Hakikat -II

0:00 0:00
100

Karagöz Bize Ne Anlatır?

Önceki yazımızda Atom ve Teorik Fizik âlimi Prof Dr. Ahmet Yüksel Özemre’nin, varlığın birliğine ve hakikatine vurgu yapmak için Teorik Fizik hakkında yazdığı “Kozmolojiye Giriş” kitabının başına alıntıladığı, gölge oyununun başında okunan perde gazelinden bahsetmiş, gölge oyununun ve Karagöz’ün Şeyh Küşteri ile irtibatı ve hayal perdesinde vurgulanan sembollerden bahsetmeyi bu yazıya bırakmıştık.

Türk milli kültürünün vazgeçilmez temâşa etkinliği olan gölge oyununun kökeni hakkında muhtelif rivayetler bulunmaktadır. Köklü bir gölge oyunu geleneği bulunan Çinlilerle ilk münasebetlerimiz vesilesiyle Türk kültürünün bu oyunu kendine mal ettiği düşünülmektedir. Türkistan’dan gerçekleşen göçlerle pek çok kültürel yapı ile birlikte hayal perdesi de Anadolu’ya gelmiş ve halk nezdinde yoğun  ilgi ve alaka görerek yaygınlaşmıştır.

Gölge oyuncusu hayâlilerin geçmişten bugüne aktarageldikleri menkıbeye göre; hayal perdesini ilk kuran Şeyh Küşteri’dir. Devir Devlet-i Âliye’nin ikinci sultanı Orhan bey devridir. Orhan Gazi ilk başkent Bursa’nın fethini müteakip hızla imar ve inşa faaliyetlerine girişmiş, bu vesileyle kendi adıyla anılan camisinin inşasına da başlanmıştır. Sultan inşaatı bizzat takip ediyor, her detayıyla ayrı ayrı ilgileniyordu. Ancak her nedense bânisi olduğu caminin inşası bir türlü ilerlemiyordu. Sordu soruşturdu, gizli açık araştırdı. Nihayet inşaatta çalışan iki candan dost Karagöz ve Hacivat’ın sohbetlerinin ve etraflarında toplanan çalışanların bu seyirlik atışmaları izlemelerinin inşaatın ilerlemesine engel olduğuna kanaat getirdi. Bu bilgiyle canı sıkılan Orhan Gazi iki kafadarın idamına hükmetti.

Horasan erenlerinden olup vaktiyle Bursa’ya yerleşmiş olan Şeyh Küşteri, Karagöz lakaplı demirci ustası Kambur Bâli Çelebi ve mimar-ustabaşı Halil Hacı İvaz Ağa ile kadimden dost idi. İdamlarından duyduğu elemle, sarığından tülbentini çözen Küşteri sahne kurup ardında yaktığı ateşte Hây Hâk! diye söze başladı. Karagöz ve Hacivat’ın gölgeleri ardında onların dilinden kendi meramını, hayal perdesinde remz olan nakş-ı sun’u anlatır oldu izleyenlerine:

“ – Bu perdenin dört köşesi vardır. Esasen dünya da dört köşeye dayanır. Bu dört köşe, dört kapıyı temsil eder. Hakikat, marifet, tarikat ve şeriat kapıları. Şu gördüğünüz perde ruhtur. Şu oynattığım elimin gölgesi de cisimdir, dünyadır. Arkasında yanan meş’ale ise…”

Bu arada meş’aleyi söndürür ve devam eder.

Şu yanan meş’ale püf deyince görüyorsunuz ki sönüyor. İşte bu ölüm neticesinde bedeni terk eden ruhtur. Meş’ale söner sönmez cisim de yok olur. İnsanoğlu bu perdedeki hayallerdir. Dünya kurulalı, ezelden ebede kadar bu hayaller o perdeden gelip geçeceklerdir. Hayat dediğimiz de budur işte. Lakin şunu bilin ki, bu perdenin sahibi Rabbü’l-âlemin’dir. Yâni bu âlemlerin yaratıcısı olan Allah’tır. O Rab ki güzelliğin ve faziletin sönmez nurudur.”

Şeyh Küşteri’nin takipçisi olan hayâliler, oyunun başında okudukları muhtelif perde gazelleriyle tasavvuf remizlerini üstadları gibi aktarmaya devam ederler:

Bir beyâz üzre yazılmış dil küşâdır perdemiz
Atlas ü dibadan olsa ger sezâdır perdemiz
Gerçi etfâl-i cihana türlü suret gösterir
Nezdi ârifte velî ibret nümâdır perdemiz.

Perdemiz atlas ve ipekten beyaz bir sayfa gibi gerilmiş, üzerinde gönül açıcı hakikatler yazılmıştır. Bu gölge oyunu, bu temsil çocuklar için veya aklı çocuklukta kalmış olanlar için oyun ve eğlence olabilir. Âriflerin nezdinde ise bu perde hakikatlerin ve ibretlerin sergilendiği bir sahnedir.

Bir diğer perde gazelinde ise bu âlemin gölge gibi oluşu şöyle dile getirilir:

Hangi zılle ilticâ etsen, fenâ bulmaz aceb?
Oynatan Üstâd’ı gör, kurmuş muhabbet perdesi.

Gölge varlıklardan oluşan bu alem geçicidir. Bu nedenle hangi gölgeye baksan sonunda yok olduğunu görürsün. Bâki olan Üstâd, Hak Teâla’dır. Bu fâni/gölge varlıklara ruh veren, can veren, kan veren, beden veren O’dur. O’nun ilmi, iradesi ve kudretiyle gölge varlıklar canlanır, muhabbet perdesi gibi olan bu alemde türlü türlü oyunlar sergilenir.

Muhyiddin-i Arâbi Fütühâtı Mekkiye isimli eserinde, Hak Teâla’nın âlemle irtibatını ve âlemi nasıl idare ettiğini anlatırken gölge oyununa da değinir. Gölge oyunundan “hayâlü’s-sitâre” olarak bahseden İbn-i Arabî konu hakkında şunları söyler:

“Bu meselede işaret ettiğim hakikati öğrenmek isteyen hayâl-i sitâreye, onda oynatılan suretlere,  oyundaki şahısları oynatan ve onlarda konuşan zat ile kendileri arasına gerilmiş olan perde dolayısıyla (hakikatten) uzakta kalmış olan küçük çocukların zannına göre o suretlerde konuşanın kim olduğuna baksınlar… Gafiller bu meclisi eğlence ve oyun zannederler. Âlimler ise ibret alır ve bilirler ki, Allah bunu bir sembol olarak koymuştur… Bu oyunun evvelinde vassâf denilen bir şahıs çıkar… birazdan perdenin arkasından çıkacak olan suretlerin her biri hakkında sözler söyler. Daha sonra seyirci topluluğuna hitap ederek şöyle der: Allah bunu kullarının ibret almaları için bir misal olarak vaz’ etmiştir ki, âlemin Allah ile olan durumu, bu suretlerin kendilerini “hareket ettiren”e nisbetle olan durumu gibidir. Ve bu oyunun perdesi, muhkem olan sırrı kader perdesidir…”

Çağımızın âriflerinden Kenan Rifâi’ye göre ise Karagöz oyununda Şeyh Küşteri cahillerin cehlini, ehli şühudun ve evliyanın irfanını ve kendilerini mânâ ile aynîleştirmelerini sembolize etmiştir. Perde fâni olan dünyayı, ışık veren mum ruhu temsil eder. Oyunlar ve oyuncular çok çeşitli olduğu halde oynatan, söyleyen, öldüren, güldüren ve ağlatan “bir” dir.

Bir başka perde gazelinde söylendiği gibi:

Sönünce  şem’a eşhâsı olur nâ-bûd u sır birden
Cihânın bî-bekâ olduğuna rânâ işarettir.

Suretleri perdeye aksettiren ve onları perdede var eden mum sönünce, perdenin kahramanları birden yok olur. Karagöz perdesinde görünen sûretlerin “ışık” la perdeye gelip ışık sönünce yok olmaları, şu varlık âleminin de kevn-ü fesâd içinde bulunduğuna, devam ve bekâsının olmadığına pek güzel bir işarettir.

Sonuç olarak kültürümüzde gölge oyunu, çocukları eğlendirmek için sahnelenen basit bir tiyatronun çok ötesinde manevi hakikatlerin taşıyıcısı olarak karşımıza çıkan özgün bir temsildir. Varlığın hakikatini yansıtan sembolizmi ile bu oyun geçmişten günümüze miras kalmış bir âtiyedir. Oyunun manevi ve bâtınî zenginliği ile yarışan zahiri kısmı ise sanat derinliği açısından oldukça zengin ve dikkat çekicidir. Şeyh Küşteri’yi üstâd belleyerek, Karagöz-Hacivat oyununu icra eden hayâliler, tek başına sahne alarak oyununu icra eden büyük sanatkârlardır. Bu insanlar perde üzerinde maharetli el hareketleriyle suretleri oynatırken, kadın, erkek, genç, yaşlı, zengin, fakir ve her statüden insanın ses ve şivelerini canlandırabilecek tiyatral yeteneğe sahip tülûat ustaları veya modern deyişle komedi stand-up sanatçılarıdır. Oyunun giriş ve çıkışlarını, ritim ve temposunu ayarlayarak bir rejisörün görevini ifa eden bu kişiler, aynı zamanda oyundaki dansları ve figürlerin hareketlerini tasarlayan kareografi ustalarıdır. Tüm bunlara ilave olarak perdelerinde sahneledikleri görüntü ve tasvirleri kendileri oluşturup canlı renklerle boyayan Osmanlı ressamlarıdır hayaliler…

 

 

 

 

Kaynaklar:

Mustafa TAHRALI; Tevhid Bilgisi İbnü’l-Arabi ve Fikirleri Üzerine Makaleler, (Gölge Oyunu ve Karagöz)  s. 214-223, Kubbealtı Neşriyat, 2023

Metin AND; Karagöz, TDV İslam Ansiklopedisi

Ünver ORAL; Karagöznâme, s.34-36, T. İş Bankası Kültür Yayınları,  1977

Çiğdem KILIÇ; Karagöz Oyunlarında Tasavvuf İzleri, Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Temmuz 2018

 

Görgün ÖZCAN
Görgün ÖZCAN
Görgün ÖZCAN 1971 Konya/Seydişehir doğumludur. Seydişehir İmam Hatip Lisesi’nin ardından, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuştur. “Yerel Yönetimlerin Kültür Politikaları ve Kültürel Belediyecilik” tezi ile Yüksek lisans diploması almış, ardından “Klasik Çağda Osmanlı Şehir Sistemi ve Osmanlı Şehirleşmesinde Vakıfların Rolü” başlıklı tezi ile doktorasını tamamlamıştır. “Osmanlı Şehirciliği ve Vakıflar” ve “Doğu ve Batı Arasında Şehir” adlarıyla basılan kitaplarının yanında, yerel yönetimler ve şehirleşme tarihi hakkında yayınlanmış makaleleri bulunmaktadır. İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesinde Kent Sosyolojisi ve Osmanlı Şehircilik Tarihi dersleri vermiştir. Yeşilay Cemiyeti Sultanbeyli Şube Başkanı olarak bağımlılık alanında sosyal sorumluluk faaliyetlerine devam etmektedir. 1995-2009 yılları arasında serbest avukatlık yapmıştır. Halen Sultanbeyli Belediyesi’nde çalışmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
BENZERİ YAZILAR
0 0 oylar
Yazı Puanı
Yoruma Abone Ol
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

İLGİ ÇEKENLER

SON YORUMLAR